bir şey aramak isterseniz

24 Ekim 2010 Pazar

kalbini kırarım virüs, bize uğrama !

çok şükür ece şimdiye kadar hasta olmadı. şimdiye kadar dediğim zaten üç buçuk aylık ömrü oldu henüz bebeğimin. ben hasta olur da burnu tıkanır diye korkuyorum mesela, emmesini engeller çünkü.

doktorumuz rota ile ilgili bizi uyardı ve aşısını olmamızı istedi. çocukları süründürüyor dedi. aşısı zorunlu değil bu arada ücretli olarak yapılıyor. ben de kuzenim zeynep ten biliyorum bu virütik hastalığı, o yavrucum da 3 yaşlarındaydı galiba, hastanede kalmıştı. allah uzak etsin bu virüs ateş, kusma ve şiddetli ishal yapıyor, dolayısıyla miniğin vücudunu da çok düşürüyor. eli kolu kalkmıyor yavruların güçsüzlükten.

virüs çok güçlü imiş ve oyuncakların ya da objelerin üstünde günlerce yaşayabilirmiş. yani elleri çok sık yıkamanın önemi burada da ortaya çıkıyor. korunmanın en iyi yolu da aşılama diyor rotavirusu.com. bu aşı bebeğinizin canını yakmıyor çünkü ağızdan veriliyor, benim en hoşuma giden yönü bu oldu.

ve tabi ki geçen sene h1n1 türü de türeyen sevgili grip. eski dost... bundan sonra gelme, uğrama, ayrılalım artık. bu hastalık da yine virütik, nefes yoluyla geçiyor, yani birine karşı öksürür ya da hapşırırken ona hastalık geçirebileceğimizi unutmayalım efendim lütfen. grip eklem ağrıları, ateş, boğaz ağrısı ve öksürükle başlıyor. bir yakınımızın eczacı bir tanıdığı grip ilaçla bir haftada ilaçsız yedi günde geçer gibi bir ifade kullanarak bana gripte ilaç kullanmanın gereksiz olduğunu ima etmişti. bebeklerde de keza çok iyi bakım, bol sıvı verilmesi ve c vitamini desteği ile hastalık atlatılıyor.

allah tam dileğim bebeğimin hiç hasta olmaması bu küçücük zamanında, ilerde de olmasın inşallah. ama biliyorum ki bir şekilde bulaşıyor bu mikro hastalık dağıtıcıları, tekrar söylüyorum virüs, bize gelme !

22 Ekim 2010 Cuma

sağlık ocağı peşimizi bırakmıyor !

hamileliğim sırasında bir gün telefonum çaldı. elif hanım gebeliğinizle alakalı sizi sağlık ocağından arıyoruz dediler, bizim evimize yakın olan sağlık ocağı. bir takım sorular sordular, sat, hangi hastaneye gittiğim, ilk hamilelik mi, daha önce bir gebelik yaşadınız mı gibi... ve beni kendilerinin de muayene için beklediklerini söyleyerek kapattılar. fakat sağlık ocakları sadece haftaiçi mesai saatlerinde çalıştıkları için gitmem mümkün olamazdı tabi ki. zaten açıkçası çok da üstüne düşmemiştim.

sonra ece dünyaya geldi. ben incirli deki ethica hastanesinde doğumumu yaptım. eve döndüğümüzde bir gün bu sefer kapı çalındı. iki hanım sağlık ocağından geldiklerini söylediler. sivil kıyafetleri vardı ve ben onları içeri buyur etmekten korktum. bana yine bazı sorular sordular: nasıl doğurdum, bebek kaç kiloydu, boyu ne kadardı, ben iyi miydim, ateşlenmem oldu mu gibi... bu arada kapı üstünde tansiyonuma, ateşime baktılar. bebeğin 15. gününde yapılacak zeka testi için merkezlerine davet ettiler ve gittiler. evet aynen kapı üstünde beni ufak bir muayeneden geçirip gittiler !

ben bu ziyarete çok şaşırmıştım, bu kadar ilgileniliyor mu diye düşünmüştüm. oysa asıl ilgilenmeyi ece nin 15. gününde sağlık ocağına gittiğimizde gördüm. ece yi hemen hiç bekletmeden yukarı kata aldılar. onu muayeneye hazırlarken beni de aşağı doktora yönlendirdiler. hamilelikten sonra kan değerlerime bakılması gerekli olur diyerek yine beklemeden doktora girdim, benim için yapılacak kan tahlillerini yazdı ve kan alınması için yönlendirdi. ben orada sırada bekledim, içeri girdiğimde ise ' aa neden beklediniz siz, lohusalarımızı sırasız alıyoruz' dediler! neyse bu arada yukarıda babası ile muayeneden geçen ececim kan alınmasına hazırlanıyordu. bana biraz emzirirsem bebeğin daha rahat olacağını söylediler, onu emzirdim. beni beklerlerken ceyhun a bir sürü bilgiler vermiş bebek hemşiresi. ağlamaları, gazının çıkarılması, emzirirken rahat ettirilmesi ile ilgili. bütün ölçülerini almışlar. bu arada beni muayene eden doktor yukarı çıkıp ece ye de baktı, daha sonra da beni dışarı çıkarıp babası yanında iken kızımın topuğundan kan aldılar. bu arada da aile planlaması bölümünde bir hemşire bana lohusalık, korunma, emzirme gibi konularla alakalı biligiler verdi. kan sonuçlarında ancak bir problem çıkarsa arayacaklarını söyleyerek bizi uğurladılar.

ece nin birinci ve ikinci ayında biz hastaneye kendi doktoruna muayenelere gittiğimizde ise bu sefer telefonla beni yine yine arayarak kontroller için kendilerine gidebileceğimizi, aşıların ücretsiz olarak zaten orada yapıldığını hatırlattılar, gitmezsek de en azından arayıp çocuk bu ay şu şu aşıları oldu diye bilgi vermemizi istediler.

belki bir avrupa ülkesinde ya da aile hekimliği kavramının yerleşik olduğu her yerde çok normal karşılanacak bu durum bizi o kadar şaşırttı ki! bu ilgi hayrete düşürdü. herkesi böyle aradıklarını duyduk. özel hastanelerde gebeliği takip edilen anne adaylarının sat bilgileri sağlık bakanlığı na bildiriliyormuş, adrese göre uygun olan sağlık ocağı gebeliklerini takip ediyormuş. bebek doğduğunda ise aşılarını, kontrollerini yapıp vitaminlerini veriyorlar. mesela bize de d vitamini vermişlerdi ilk gittiğimizde.

ilginç değil mi? bir devlet kurumu peşinize düşsün ve kendilerinden hizmet almanız için siz davet etsin ... alışık olmayınca sanki bir tek bize böyle davranılıyormuş gibi hissettik biz. gönül tüm sağlık hizmetlerinin ülkemizde kolay, ferah mekenlarda, uzmanlaşılmış ve ayrıcalıklı olmasını istiyor.

bu arada biz kendilerine her ne kadar müteşekkir olsak da aylık kontrollerimize doğum yaptığımız hastanede devam ediyoruz. bunun nedeni doktorumuza gelişen güvenimiz, ona her zaman her saat doktorumuza ulaşabilme konforu ve  hastanenin ekipman özellikleri. ama özel hasteneler ya da kliniklerden hizmet alamayacak aileler için sağlık ocağı hizmetini pek beğendiğimizi bildirmek istedim.

20 Ekim 2010 Çarşamba

aklımın ucuna bile gelmezdi !

bu blogu yazmaya çok önceden karar vermiştim. hamile falan değildim. bebeğim olunca onunla ilgili anılarımı bir bir yazarım o da ilerde okur, anar, hatırlar diye düşünmüştüm. söz uçar yazı kalır derler ya. benimki de sanal olarak kalacak demiştim. aynı zamanda kendime de unutmamam gerereken şeyleri böyle zevkli bir şekilde not almış olacaktım. bu fikri bana ilk veren de iş yerinde bir arkadaşımızın ablası idi. zira kendisi başka bir şehirdeydi ve teyzesi yeğenini bol bol -en azından ekrandan- görebilsin diye çocuğun fotoğraflarını da içeren bir günlük yazıyordu.

ece doğduktan tam iki ay sonra ben yazmaya başladım. ilk yazıma da onun kırmızı şapkalı çok tatlı bir fotoğrafını koydum. sonrasında da ,tabi saymak bugün aklıma geldi, dört fotoğraf daha koymuşum. boy boy resim koymak bana çekici gelmiyor çünkü. facebook hesabımız da var eşimle, ama ece nin fotoğraflarıı oraya da koymak istemedik.uzakta olan sevdiklerimize mail yoluyla gönderdik mesela.

vefakat bu seçimimde aşağıda yazacağım şey aklımın ucuna bile gel-me-miş-ti ! uyanık geçinirim bir de. bu akşam başka bir şey yazmak üzere bilgisayar başına geçtim, öncesinde de blogcu anne yi okuyayım dedim, dehşete düştüm ! şöyle bir yazı yazmış. evet çok pis şeyler oluyor günümüz dünyasında ama bu sadece filmlerde bahsedilen bir şey diye düşünüyordum demek ki. çok korkunç ! korkunç olan bu ortamda bir çocuk yetiştirecek olmak, allah yardımcımız olsun. insanlar 'iyi' olsun lütfen hep ece büyüyünce. ben onu kapıdan arkadaşları ile buluşacak diye uğurlayabileyim, böyle sapkınlıları düşünmeden. ben olaydan burada bahsetmek istemiyorum. ama blogcuanne nin yazısının altında şöyle de bir yazıya link veren bir yorum vardı, onu da okuyun isterim.

okuduktan sonra ilk işim fotoğrafları kaldırmak oldu, bundan sonra gülyüzlümün fotoğrafı olmayacak sitede. ben onu kötülüklerden koruyabildiğim kadar koruyacağım ama 'bilmek' çok önemli. eskiden böyle kötü şeyleri duyunca temiz kalabildiğim için mutlu olurdum, tabi kendi adıma. ama galiba artık daha uyanık olmalıyım. kızımın beyni,ruhu temiz kalsın, benimki kirlenebilir.

18 Ekim 2010 Pazartesi

artık konuşuyorrr !!

tabi enguu, ebi übü diyor ama ben bunların ne demek olduğunu anlıyorum, konuşma bu . :)

kuzucum daha üç buçuk aylık ama biz sohbet edebiliyoruz, öyle tatlı oluyor ki o küçücük ağzı sesleri çıkarmaya çalışırken ... baby center dan gelen maillerde de gördüm artık bu sesleri çıkarabiliyormuş  bebekler bu haftalarında. ilerde de yavaş yavaş ma-ma ba-ba bunları söyleyecekmiş. heyecanla bekliyoruz.

doktorumuz iki ay kontrolünde söylemişti çekirdek karakter oluşmaya başladı, onu dikkate alacaksınız, bunu da onunla konuşarak yapacaksınız diye. benden ziyade anneannesi daha güzel konuşuyor, tecrübe belki. gözlerine baka baka nasıl da dinleyip bir şeyler sıralıyor yavrucum. böylece varlığının anlaşıldığını dikkate alındığını anlıyormuş bebecikler.

hemen büyüsün bana laf yetiştirsin istiyorum ama bir yandan da kuzenimin bitmek bilmeyen soruları geliyor. bakalım konuşurken de emre gibi bize biraz sussa diye dua ettirecek mi ? :)

17 Ekim 2010 Pazar

emzirmek çile olmasın

sağolsun doktorcum seçil hanım - ki kendisinden daha önce burada bahsetmiştim - göğüs koruyucusu kullanmam için beni erkenden uyarmıştı. 32. haftada kullanmam için önerdiği kremi daha doğrusu yağı aldık.

yağın markası earth mama and angel baby. evde kendiniz bazı yağları karıştırıp yapmışsınızcasına doğal :) kokusundan özellikle anlıyorsunuz bunu. hiç öyle misler gibi kokmuyor mesela. fakat yararı bu özelliğini kapatıyor. bir de lansinoh gibi silmeden emzirmeye devam etme konforu da var.

şimdi gördüğüm duyduğum herkese öneriyorum. 60 ml liği 50 tl. çok ucuz değil ama değer bir ürün. ilk anda bu güzelliğe kapılıp süt arttrıcı çay, bebişi yıkamak için köpük ve yine onun için masaj losyonunu da bu markadan aldık. fakat çaya mesela humana nınkinden 3 kat fazla para ödediğimizi görünce bir daha ondan almadım. aynı şekilde köpük de henüz kullanılamadı. ilk bir iki yıkamandan sonra anneannem hacı şakir e çevirdi işi :) ben de hala mis kokusundan ötürü sabuna devam ediyorum.

emzirme acısına dönersek ilk başlarda kreme rağmen çok az bir acı, çatlaklardan ötürü, ben de yaşadım. yara olmasını falan düşünmek istemem. kimsenin emzirme seansları acılı olmasın ! önlem almak lazım çünkü bu durumdan ötürü emzirmeyi bırakmak zorunda kalan anneler dahi var maalesef.

15 Ekim 2010 Cuma

slingle hayat, ne güzel hayat !

nihayet slingimize kavuştuk ve nihayet yazabiliyorum.
daha önce de yazdığım gibi wrap sling tarzında bir tane edindik, satın aldığım yer de babyslingo.com. hug modelini aldık, 85 tl de fiyatı.

veeeee çok ama çok rahat ettik. ilk denememde yalnız dışarı çıktım ve ece içinde hop! uyuyuverdi. önce kullanımından bahsedeyim aslında. belinizden kemerle bağlanan bir alt kısım var, onu bağladıktan sonra çocuğu kucağınıza alıyorsunuz ve gövdesini kaplayacak kısmı çektikten sonra kuşakları sırtınızdan çapraz geçirip çocuğun sırtında da aynı işlemi yaparak tekrar belinizden kuşakları bağlıyorsunuz, bu kadar, anlatması uzun yapması kolay :)

ece henüz dört aydan küçük olduğu için bacakları slingin içinde şimdilik. kucağımda kuzu gibi oluyor canım kızım. yazmayalı bir çok kere kullanmış oldum, dışarı alışverişe çıktık, anneanneye ve babaanneye gittik. acaba taşıyabilir miyim, yürürken önümü doğru dürüst görebilir miyim gibi endişelerim vardı ama yok, endişeye hiç gerek yok, problem yaşamadık.

araba ile benim evden çıkışım düşünülürse sling bana pek iyi geldi anlayacağınız. arabamız şu anda babamızın arabasının bagajında. ana kucağı evde. onunla bir yere gideceksek ana kucağı ile arabaya iniyoruz, zaten oto koltuğu olarak da şu anda o kullanılıyor, gezerken de arabaya takıyoruz. tersini düşünelim ben tek başıma ya apartman görevlimizi çağırıp ondan yardım isteyeceğim ya da ilk arabayı indireceğim, sonra çıkıp ece yi alacağım. ikinci seçenekte ece birkaç dakika da olsa yukarıda yalnız kalıyor ki beni düşüncesi bile irrite ediyor, zaten geçen günkü deprem beni yeterince korkuttu.

oysa slingde kuzum kucağımda huzurlu ve hep yanımda. reklam yazısı gibi oldu ama gerçekleri yazdım. tam on katı para ödediğimiz araba uykuda biz onsuz gezmelerde :)

5 Ekim 2010 Salı

çok gezmek, az yazmak

üstüne hasta olmak da eklenebilir.

geçen hafta pek hareketli geçti, o nedenle de yazılar eksik kaldı. bir gün babaanne, bir gün teyze, bir gün temizlik, bir gün misafir derken cuma akşamı her yanım ağrıyoooo diye ağlamaklı oldum. ece yi uyuttuktan sonra sıcak banyo ve sonra battaniye bana ilaç oldu. cumartesiyi de dinlenerek geçirdim - ne kadar dinlenmek denirse -  ve ayağa kalktım. zaten her zaman bu vücut kırgınlığı, nezle ve hatta grip olduğumda bana çare bu oluyor, sıcak ve dinlenme.

ve fakat bu seneye kadar hayatında hiç grip aşısı olmamış ben bu sene bir minik civcivin bana bağlı yaşıyor olmasından ötürü aşı olsam mı diye düşünmeye başladım. sonra haberlerde falan aşının içinde içinde domuz gribi virüsü de varmış bu sene diye duydum ve geri adım attım. zira o civciv içimde yaşarken geçen sene bu domuz gribi korkusunu feci halde yaşamıştım. hamileliğimin ilk dönemiydi ve ben çalıştığım banka şubesinde müşterilerle burun burunaydım. herkese potansiyel virüs bulaştırıcı gözüyle baktım, her gelen doktora aşı olayım mı olmayayım mı diye sordum. ama nihayetinde o zaman bile aşı olmadım ki sorduğum bir doktor benim olmama fikrime isterseniz intihar da edebilirsiniz, seçimler sizin diye cevap vermişti.

tabi sadece bu sebeple aşı olmamak olmaz diye düşündüm, pazartesi sabah ece nin doktor kontrolünde doktorumuza sordum. ece aşı için çok küçük, sizin de olmanıza gerek yok dedi. ben de onu dinleyeceğim tabi k. üstüne de blogcu anne nin yazısını ve yapılan yorumları okuyunca sadece benim konuya şüpheli yaklaşmadığımı gördüm biraz da rahatladım.

yani şimdilik durum bu, aşı yok önlem var ...