bir şey aramak isterseniz

1 Kasım 2010 Pazartesi

bir rüya gibi

canım yavrum, birtanecik kızım,

sana bana bu mutlu günleri yaşattığın için ne kadar teşekkür etsem az. allahım sana bana bu günleri gösterdiğin için ne kadar şükretsem az.
ballı kızım, dün akşam seni emzirip uyuttuğum zaman kollarımdayken sen yüzüne baktım yine uzun uzun. gözlerimden akan yaşları daha sonra farkettim. öyle güzelsin ki... öyle tatlısın, öyle masumsun ki...
gözyaşlarının sebebi ise karışık. o anda seni nasıl büyüteceğimizi düşündüm. sen şimdi tertemizsin, hiç günahsız. ama malesef bu dünya kirli, kötü. keşke böyle olsan hep kollarımda diye düşünürken aklıma annelik bencilliği geldi, ben böyle isimlendirdim yani bu duyguyu. anneler çocukları hep yanlarında olsun, hiç bir yere gitmesin isterler ya. yakınlarda bir okul, hatta üniversite, iş benimle aynı şehirde olsun, evi bana yakın olsun, yurtdışına falan gitmesin gibi gibi. oysa bu yavru senin malın değil ki annecik, o bir emanet. sen sadece ona bakıp büyüteceksin, sevgi vereceksin, sonra o kendi istediği gibi yaşayacak.

konuyu dolandırmayayım, hep böyle kalsan falan dediğim an, büyüyüp paytak paytak yürüdüğünü, bana annecim dediğini, saçlarını taradığımı, hatta daha da sonrası beraber alışverişe çıktığımızı, sinemaya gittiğimizi hayal ettim. ama yine ağladım. bazen bi duygusallık hali oluyor işte. bu sefer de hemen büyümeni diledim. bana arkadaş ol istedim. yavrucuğum benim...

insan düşününce gerçekten delirecek gibi oluyor, bu minik yavru benim karnımın içindeydi. ilk gördüğümüz zamanlar milimetre ölçüsü kullandık boyutları için. sonra ultrasonda kol ve bacaklarını nasıl çılgın gibi hareket ettirdiğini gördüm. sonra daha bir büyümeye başladı, karnım şişmeye başladı. pıt pıt hareketlerini hissettim. artık muayenelerde yüz hatları bile belli olmuştu. hep güzel güzel hayal ediliyor bu sıralarda minik pembecik bir bebek kucağıma aldığımda bana gülümsüyor olacak falan diye. ama o karnının içinde işte daha ! gerçek bu hayallerin çoook ötesinde oluyor. bir gece sancılanmaya başlıyorsun.ve o minik bebek karnının içinden -nasıl bilebiliyorsa artık zamanını- aşağıya,dünyaya doğru bir yola çıkıyor. büyük bir gayretle onun dünyaya gelmesine yardım ediyorsun. acı, ağrı hepsini göğüslüyorsun. sonra müthiş bir hafifleme... karnına dokun, yok artık, gitmiş... daha doğrusu gelmiş, doktorun ellerinde, nefes almaya çalışan, saniyeler önce karnının içinde dokuz aydır yaşayan 'senin' parçan...

işte bugün annesine okulda ne yaptığını bıcır bıcır anlatan çocuk, dün sadece nefes almaya çalışan bir yavrucuk. bugün 'hadi gel anne bugün beraber bir yemek yiyelim şurada diyen genç, dün annesinin memesine iştahla saldıran bir sabi. bugün annesiyle alışverişe giden genç kız, dün onun altını değişmesi için mızıldanan bebekcik.

şimdi kızım yanımda çok şükür hep benimle ya, insan bu hamilelik ve doğum sürecini unutuyor galiba. sanki bir rüyaydı, o doğuma gecenin dördünde evi toparlayıp gidecek kadar soğukkanlı davranan kişi ben olamam diyorum. rüyada yaşanmış gibi. gördüm, uyandım. kızım gelmiş. annemi görüp onu çok sevdiğimi söylemek istiyorum o anda, annecim seni çok seviyorum. benim bir kızım oldu, ceyhuna haber ver. ece kızım hoşgeldin, seni de çok seviyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder