bir şey aramak isterseniz

2 Şubat 2011 Çarşamba

bunlar da benim taşlarım

madem eteklerimizdeki taşları döküyoruz :)

daha önce de yazmıştım, hamileliğim çok rahat ve güzel geçti diye. sadece en başta ufak bir kanama problemim olmuştu, onu da bir beş günlük istirahat ile atlatmıştık. zaman zaman gayet stresli olabilen banka ortamında 32. haftamın sonuna kadar çalıştım. ilk üç aydaki domuz gribi olacak mıyım, oldum mu, olursam kesin birimizden birimiz, ben olursam direk ikimiz ölür müyüz paranoyası dışında hamileliğimi mutlu mesut geçirdim.

hep normal doğumu düşündüm, bunda anestezi korkusunun da etkisi vardı tabi. fakat doktorumun da yüreklendirmesi ile gerçekten bu işi başarabileceğime inandım. 32. haftadan sonra evdeyken de keyiflice vakit geçirerek yolculuğun sonuna geldim ve normal doğumla bebeğimi dünyaya getirdim. doğumum da sorunsuz geçti. hastanede geçen bir gecenin ardından - ki o akşam  odada bir ara herhalde otuz kişi olmuştur- evimize geldiiiik.

ben okuyan bir insanımdır. ilgili olduğum konuyla alakalı, eskiden beri okuyup öğrenme alışkanlığım vardır. hamilelik de böyle geçti. bu hafta neler oluyormuş, bebek nasıl büyüyormuş, ne hissediyormuş, doğum nasıl olmalı, neler yapmalı, nasıl beslenmeliyim, ne iyi gelir vb. merak ettim, sordum, okudum. ama bir kişi de bana demedi mi sonra ne olacak ona da bak ! tamam emzirme eğitimi verdi doktorum, lohusalıkla da ilgili konuşuyordu ama benim aklım neredeydi?! bebek eline gelince ne yapacaksın elif, bunu hiç düşünmemiş miydim acaba ? doktorum bununla ilgili şöyle birşey söylemişti: "ben buna çalışan hamile sendromu diyorum. yani biz çalışan anne adayları hamileliği bir proje gibi algılıyoruz, en iyi şekilde geçirmeye çalışıyoruz, doğurunca proje tamamlanmış oluyor. bebekle ilgilenmekse sonsuz bir iş. bu sefer bu batıyor, ee hani benim işim bitmemiş miydi diyoruz." belki sadece çalışana anneler değil hamileliği amaç edinen tüm anne adayları için geçerli olabilir bu ifade.

ece huysuz bir bebek değil. ama ilk eve geldiğimiz gece cıyak cıyak ağlamaya başladı. uyumadı. annem neyseki bizimleydi. onun gayretleri ile onu uyutmaya çalıştık. ben bir yandan da emzirmeye çalışıyordum. memeyi alıyordu ama süt geliyor mu bilemiyordum. annem, anneannem, teyzem ve ben evdeki ikinci gün süt gelmediğine karar verdik ve kardeşimi mama ile biberon almaya eczaneye gönderdik. neyse ki eczacımız onu geri göndermiş, emzirmeye devam, vazgeçmek yok, bebek çektikçe süt gelecek demiş. bugün ona nasıl minnettarım. bu arada ece nin sarılığı da olmuştu. bu ne demek onu bile bilmiyordum aslında. hemen düzelmesini istiyordum sadece.

evde yatak odamdan hiç çıkmıyordum, salona falan geçersem ece ağlasa duyamayacakmışım gibi geliyordu. sanki ev 500 metrekare. uyumuyorsa emzirip yanıma yatırıyordum, uyuyorsa pusetine koyup başında bekliyordum, nefesini dinliyordum.

bu arada yakınlarımız, arkadaşlarımız bizi ziyaret ediyorlardı. o sıra hiç kimseyle ne konuştuğumu, neler yaptığımı hatırlamıyorum bile. gelen herkes evde zaten olmayan düzeni daha da bozuyor gibi geliyordu. insanlar gelip giderken, ki hiç hınca hınç dolu falan olmadı ev, tüm yakınlarımız da gayet anlayışlı bir şekilde gel, gör, ayrıl şeklinde ziyaretlerini yapıyordu. yani problem hiç kimsede değil, bendeydi. en yakın arkadaşım bile bizden çıktığında ağlamaklı olmuş bir kaç kere, elif artık hep böyle mi olacak diye, bir diğer en yakınım "yüzün karanlıktı elif" diyor bana bugün. annemin bir arkadaşı ise elif e söyleyin yüzünü düzeltsin demiş, hiç "yeni doğum yapan kadın" a benzemiyormuşum. neyse insanlar gelip giderken benim derdim eğer ece uyuyorsa uyanacak, uyumuyorsa bir derdi var kesin şeklindeydi. o olmadı diyelim yalnızız uyuyor, çok uyudu bir daha uyumayacak; uyumuyor öff bir uyusa da iki dakika öyle boş boş dursam! dursam diyorum çünkü ben ece uyurken uyuyamıyordum gündüz. beynim çalışmayı hiç bırakmıyordu. şimdi ne olacak, annem gidince ne yapacağım, ceyhun la bir daha hiç başbaşa kalabilecek miyim vs vs.

ilk haftadan sonra bu aşırı kaygı hali biraz geçmekle birlikte görüntüm şu şekildeydi: geçtiğimiz seneki aşırı sıcaklardan üstümde bir plaj elbisesi, saçlarım tepemde bir deli kadın topuzu, bir orda bir burada emzirmeye çalışmak, birşeyler içmeye zorlanmak, beş karış surat. göğüs acısı, sürülen doğal yağlı kremden ötürü yağlanmış iç çamaşırları ve ter ter ter! 27 yaşıma kadar vücudumdan çıkması gereken toplam ter miktarını geçen sene yaz attım ben işte. benimle birlikte de o sıcağı, üstüne bir de beni çeken anneciğim. annem ilk dokuz gece bizimle kaldı, sonra da 2 ay her gün gelip evine döndü, neyse ki evlerimiz yakın.

bahsetmem gereken bir de tabi eşim konusu var. daha önce hep "ikimizken" şimdi bir de ece miz vardı. ama ben şöyle algılıyordum bu durumu : ece benim, ceyhun a ise ikimiz yük olduk. bir daha da hiç bir zaman eskisi gib sevmeyecekti beni ceyhun, çünkü artık benim çocuğum vardı, şişkoydum, eve bağlıydım.

neyse ki beynim bu aşırı duyarlı halimin bitiş zamanını 4o gün olarak kodlamış, ben farkında olmadan. kırkımızı doldurup kırklandığımız gün biraz daha hafiflemiş hissettim kendimi. ece de huylu bir bebek olacak gibi görünüyordu, evet geceleri 2 saatte bir kalkıyordum, süt müt oraya girmek istemiyorum, gündüz sürekli birlikteydik ama olsundu, artık bebeğimi kucağıma takıp dışarı çıkabiliyordum mesela. yine arkadaşlarım, eşim, annem hep yanımdaydı, ben normal hayata tekrar uyum sağlayabilecektim kucağımda bebeğimle. bir de bilgisayarımla daha bir haşır neşir oldum, ikinci ayın sonunda blogumu yazmaya başladım derken kafam yerine gelmeye başladı. bu vesile ile de hem yakınlarıma hem de blogcu anne ye teşekkürlerimi iletmek isterim efendim. blogcu anne adaşım elif ten ilham aldım, blogla ilgili, iyi ki de almışım. bir sürü insanı sanal olarak da olsa tanıyorum, aynı şeyleri başka kadınların da yaşamış olduğunu görüyorum. çünkü insan tek başına hissedince sadece kendisinin bu duyguları yaşadığını, iyi anne olamayacağını, çocuğunu yeterince sevmediğini falan düşünüyor.

özetle iyi geçen hamilelik dönemi iyi geçecek bir lohusalığın işareti değilmiş, bunu anladım. lohusalığa da hazırlanılmalı, bunu da öğrendim. herkes kötü şeyler yaşayacak değil elbet. ama yeni doğum yapmış bir kadına hassas davranılmalı, duyarlı olunmalı yine de. onun hiç bir şeyi "normal" değil çünkü o zamanda. vüücudu, hormonları, ilişkileri. bunlar etrafındakiler tarafından göz önünde bulundurulursa bu dönemi atlatırken daha rahat edileceği kesin. zaten yeni gelen melek bir süre sonra herşeyi unutturuyor, tüm ilgileri üstüne çekiyor.

hem hamilelik, doğum, emzirmek, lohusalık... bunlar geçip unutulmuyor olsa insanlar ikinci çocuğunu doğurur muydu hiç ?

1 yorum: