bir şey aramak isterseniz

1 Mayıs 2012 Salı

22 aylık ece nedir, ne yapar ?


canım kızım 5 gün sonra 22. ayını bitirecek. geçen ay parkta bir başka kız çocuğunun babası bana ' 2-3 ayda nasıl gelişip değişecek inanamayacaksınız.' demişti. onun da kızı yanındaydı, klasik 'sizin çocuk ne kadarlık?' muhabbetinin sonunda söylemişti bu cümleyi. onun çocuğu tam 2 yaşındaydı, aralarında 3 ay vardı yani, aklımda acaba mı sorusu uyanmıştı ama şimdiden anlıyorum ki haklıymış.

bebek ilk doğduğunda zamanın nasıl geçeceğini düşünmüş, günleri haftaları saymış, aylık kelimesinin önündeki rakam büyüdükçe mutlanmıştım. bir yaşından sonra bıraktım artı hafta saymayı. çünkü ece artık gerçekten büyüyordu, hareketleri ,bakışları, çıkardığı sesler daha bir anlamlıydı artık. ilk yaş gerçekten bir çocuk için çok büyük gelişmelerin olduğu bir sene. ilk ayında bebeğin hala öteki dünyaya ait olduğunu düşünmüştüm ben mesela. burayla hiç ilgisi yokmuş gibi. tabi ki annesiyle bir iletişim var ama sadece gönülden! oysa hopbir yılın sonunda çocuk bayağı bir küçük insan haline bürünmüş oluyor. senin yediklerinden yiyebiliyor, sadece tek hecelik seslerle de olsa seninle 'konuşuyor', elinden tutuyorsun yürüyor, yapma diyorsun anlıyor gibi gibi.

şimdiki duruma bakacak olursak ece bana arkadaş gibi diyebilirim! şakası bir yana neler yapıyor, fiziksel gelişimi nasıl diye bakacak olursak:

  • ağzında 20 tane diş var.
  • büyüme persentilinde boyu ortalamada, kilosu ortalamanın altında. ve ben artık buna üzülmeyi bıraktım. 
  • saçları kıvır kıvır aşkımın ama aynı zamanda tiftik :) topluyoruz o yüzden.
  • ayakları 21 numara, incecik ayakları var. 
neler yapıyor?
  • söylediğim -hatta söylemediğim- her şeyi anlıyor. şunu  söylemek istiyorum, ece içi bir çocuk, pek duygusal, algıları çok açık. evet yap yapma dediğim şeyleri anlıyor. ama ona henüz söylemediğim şeyleri de anlayıp ona göre bana reaksiyon verebiliyor.
  • itiraz ediyor! ellerini sallayarak 'diil diil, hayır, istemiyem' falan diyor bana. o kadar ama o kadar komik oluyor ki bazen çok ciddi olmam gereken bir durumda ufak bir kahkaha atabiliyorum. ama ne yapayım karşımda 85 cm bir insan 'ı-ıh, istemiyem, istemiyem' diyor :) bu istemediği şeyler ne mesela? şapka takmak, o anda elinde olmaması gereken bir şeyi almış olması sonucunda benim de geri almak istemem vs. ama daha sonra ayrıca bir yazıda bahsedeceğim terrible two, iki yaş sendromu, hatırına susyorum karşısında. sesimi yükseltmemeye çalışıyorum. 'ececim' diyorum, 'gözlerime bak, sakin ol, şöyle şöyle olmacak, o yüzden biz de böyle yapacak/yapmayacağız tamam mı? ' diyorum, mamam! diyor, ama aynen devam ediyor :)
  • çiş kaka ne biliyor, ama söylemiyor. ben sorarsam yaptın mı diye, cık yapıyor çoğu zaman ama yapmış oluyor mesela kakasını. tuvalet eğitimi için 19 aylıkken  bir başlangıç yaptım ama baktım ki hazır değil yaza erteledim. bakalım o zaman neler olacak.
  • yemek yeme konusu ise benim çok kötü çuvalladoğım bir konu oldu. çünkü ben blender kullandım, kullanıyorum. off, daha çok yemesini istedim ne yapayım! ama şimdi malesef ece hala tam katı bir gıdayı yiyemiyor. ya da beni kullanıyor bilemiyorum. çünkü sevdiği bir kek ya da kurabiyeyi bir şekilde ağzında eritip yutabiliyorken, normal yemeklerini mutlaka ezilmiş istiyor.
  • kendi yatağında yatıyor ama kendisi uyumuyor. ben uyutuyorum, yatağına öyle koyuyorum. geceleri uyanıyor, beni çağırıyor. bazı geceler 3-4 saat uyumadan takılıyor. malesef. ki bu haftada bir iki gece olabiliyor. bazen bir yarım saat yanında kalıyorum uyuyor tekrar.yani uyku konusu iyi mi, kötü mü bilmiyorum.
  • kitapları, oyuncakları, boyaları, resim defteri var. masası, sandalyesi var. ama tüm bunların yanında ben de olmalıyım :) kendisi oyuncağa ya da kitaba dalabiliyor ama çok ciddi söylüyorum 5 dakika, sonra ya benim yanıma gelip 'anne, gelgelgelgel' yapıyor elini sallayarak ya da elindekini alıp benim yanıma geliyor.
  • bu hafta yeni başlayan alışkanlığı taklit. ne desem o da yarım yamalak söylemeye çalışıyor.
  • bu arada ece artık konuşuyor. 21 ayının sonrasında biraz biraz söküldü. tabi ki düzgün bir Türkçe den bahsetmiyorum, ama derdini o eksik gedik kelimeleri ile anlatıyor. en uzun 3 kelimelik cümle kuruyor.
  • parklara ba-yı-lı-yor! yeter ki 'barta' gitsin, ondan mutlusu yok! kaydırağın merdivenlerini kendisi çıkıyor. apartman merivenlerini de kendisi çıkıp inmek istiyor bu arada.
  • yine yeni alışkanlık, çorap çıkarmak. hatta eşofmanın da paçalarını dizlerine kadar çekip lamba cini gibi dolaşmak :) çorabını ters düz artık bir şekilde geri giydiğinde ise benden takdir görmek pek bir ruhunu okşuyor.
  • tv izliyor. baby tv den disney jr a geçti. izliyor dediysem 10 ar dakika gibi izin veriyorum. hoşlanmıyorum öyle gözünü kırpmadan bakmasından. en sevdiği program şu anda mickey farenin klüp evi. baby tv nin hokey pokey i ise dans için mükemmel :) salonu ise kapısı açık bulursa 'müdid accam' diyor dvd oynatıcıyı açıyor koltuğun üstünden açma kapama düğmesine ulaşıp. koştura koştura oynayarak müdid dinliyor. en sevdiği şarkı ajda nın yakar geçerim i. iphone kullanıyor. açıyor, fotoğraflarına bakmak istiyor. pıt pıt geçerek onlara bakıyor. hayvan seslerini, meyveleri falan tanıtan bir uygulama var ona bakmak istiyor ve tabi ki talking tom a bayılıyor :)
bakalım iki yaşı görene kadar daha neler değişecek...

28 Nisan 2012 Cumartesi

yeni hamileye tavsiyeler

yine en son söyleyeceğimi en başta söyleyeyim: ben bu aklımla hamile olsaymışım sürekli hamilelikle ilgili şeyler okuyacağıma biraz da hemen sonrası ile ilgili kaynakları okur, öğrenmeye çalışırdım. peki yeni hamile birine neler tavsiye ederdim?

  1. hamileliğini çok mutlu geçirmeye çalış arkadaşım. o günler bir daha geri gelmiyor. içinde bir can büyüttüğünü farkedemiyor insan. o karnındaki varlığın dünyaya gelip sana yarın anne diyecek bir lokum olacağını hep aklında tutmaya çalış. siniri, stresi kendinden uzak tut. üzme o yaşam mücadelesi veren bebeciği.
  2. kilolanma. yani kilo al ama kilolanma. bakma sen o 'ayy biz böyle değildik, 30 kg aldım ben ne var?' diyenlere. cahilmiş onlar! bu alma işinin sonra bir de vermesi var ki orayı düşün.
  3. pilates yap. kendim bile bu tavsiyeyi verdiğime inanamıyorum ama yap! işine yarayacak çünkü bebeği karnından dışarı itmeye çalışırken. hareketlerini kısıtlama, yürü, yüz, ev işi yap. hasta değil hamilesin.
  4. doktorunu çok iyi seç. kanın ısınmadıysa başka dene. güvenebileceğin, dediğini yaparken tereddüte düşmeyeceğin birini bul. sana hem rehberlik etsin, hem gerektiğinde, ihtiyaç duyduğunda seni pohpohlasın. bunu başarabilen bir dolu kadın doğum doktoru var merak etme. 
  5. programlı ol. doğuracağın güne ve öncesine dair. bırak sürpriz gelecekse bebekten gelsin, sen kendini stres yaratabilecek hazırlıksız durumlardan koru. bebek alışverişini yap, bebek odasını hazırla, kendine doğumdan sonra giyebileceğin kıyafetler, kullanabileceğin kozmetik malzemeler falan al. sonra başkalarına 'nolur bana gelirken bir de şunu alın, bunu alın' dememiş olursun. doğumdan sonra da sen yine sen olacaksın. hiçbir şey değişmeyecek.
  6. ne yapmayı seviyorsan onu bol bol yap. kitap okumak mı, gezmek mi hangisiyse... çünkü sonradan ciddi bir vakit problemi yaşayacaksın. çoğu zamanını bebeğine veriyor olacaksın. 
  7. emzirme ile ilgili eğitim al ya da oku, öğren. tabi ki gerçek bir bebeği emzirene kadar ne olduğunu anlamayacaksın ama en azından fikrin olacak. 
  8. keza yenidoğan bebek bakımı ile ilgili de bol bol oku. oku ki bebek sadece gazdan ağlarken sen onu doktorun telefonu kulağında acile falan taşıyor olma. bebek ağladığında sen de karşısına geçip ağlama :) bana doktorum, kolik sancıları çektiği zaman ece, kendisini ziyaret ettiğimizde 'bir yenidoğan ağlamaya başladığı zaman ilk yapılacak şey annesini sakinleştirmektir. ' demişti mesela.
  9. doğum şeklin konusunda hiiiiç kafanı yorma. tabi ki istenen normal (doğal) doğum olacaktır ama olması ya da olmaması gerçekten senin elinde değil. burayı bebeğine bırak ve doktoruna güven. tüm doğum yapmış kadınlara doğum hikayelerini anlattırma. çünkü herkes kendi tecrübesini anlatıyor ve filmleştirmeye bayılıyor. 
  10. çok fikir verecek olan olacak bebeğin hem karnındayken hem doğmuş kucağındayken. tabi ki söylenenleri dikkate de al ama son kararı sen ver. unutma ki o senin bebeğin. allah büyütmen, beslemen, kollaman için onu sana gönderiyor. ikinizin arasında kimsenin görmediği bir bağ var. onu aslında sadece sen anlayabilirsin. bu yüzden iç sesine güven.

26 Nisan 2012 Perşembe

geri döndüm!

bir blog yazarı olmaya yaklaşmışken bu yoldan çok fena geri döndüm. kaç aydır hiç yazı yazmamışım. ama hep aklımdaydın blog, hep ağırlığını taşıdım yazmamanın, valla. bu savsaklama olayına kendi açımdan bakarsam; araya yaz girdi arkadaş! yazlıklara gittim, tatile gittim derken benim internetle olan bağım sekteye uğradı, bu neden.

ben bu süre zarfında ne yaptım? 9 ay geçmiş ben herhangi bir kayıt yazmayalı, bir önceki yılın aynı dönemiyle kıyaslarsak bu ağustos 2011-mayıs 2012 arası çok daha zevkli geçti. öncelikle anne olduktan sonraki -herkeste oluyor mu bilmiyorum ama bende oldu- o şaşkınlık hali bu kış yoktu. bunun yanında bu kışı rejim yaparak geçirmedim. he n'oldu? şimdi 3 kg fazlam var ama bu önümüzdeki ay o gidecek yazıyorum bak buraya.

güncel hayatıma bakacak olursak işe falan geri dönmedim, hatta ece 3 yaşını görene kadar da öyle bir düşüncem yok, bakalım Allah kerim. ece yle vakit geçirdik, daha fazla okudum, daha fazla izledim, öğrendim. bir de ufak bir ayrıntı ama hayatıma instagram girdi, yine bir sürü sanal ama güzel arkadaş edindim. şu andaki işim olan evi çekip çevirmek konusunda da bayağı bir aşama kaydettiğimi düşünüyorum, öhömm :) evet hem ece hem ev-köy işlerinin taçsız kraliçesiyim şu an!

ve tabi ki ece ile ilgili dolayısıyla asıl kısma gelecek olursaaak, ne siz sorun ne ben söyleyeyim diyeceğim ama tabi ki anlatacağım:

efendim ece ufak bir genç kız oldu. aslında belki de asıl yazmam, kayıt tutmam gereken dönemde bir şey yazmamış oldum ama olsun, şimdilik herşey aklımda. geçen sene oraya buraya tutunarak ancak yürüyebilen ece şimdi avm turlar oldu. ancak gak guk birşeyler söyleyebilen kızım şimdi bana 'oyaya giccem isim vaay' diyor mesela, sanki dersin holding yönetiyor! en çok dans etmeyi seven kızımın en sevdiği şarkı -nedense- mustafa ceceli den sensiz olmaz ki. o 'onsuz' kısmını tabi ben kendime alıyorum, zira 'sen benim herşeyimsin' derken ece bana bakıyor :)

şöyle kendime not olması açısından bir günümü özetleyecek olsam; sabah ece sonrasında  ben kahvaltımızı yapıyoruz. bu araya da ceyhun sıkışıyor, ben ece yi yedirirken o da onunla kahvaltı yapmış oluyor. sonrasında ece bana yarım bardak bir çay(!) ile eşlik ediyor, 'ben de istiyem' diyor ve içiyor. sonrasında ece nin odasında takılıyoruz, sabah sabah tv izlemesin diye salona falan girmiyoruz hiç. eğer ben yemek yapacak olursam yine önce onu kitaptı, oyuncaktı biraz eğlemeye çalışıyorum öyle geçiyorum iş başına. mutfak oda arası 50 kere  falan gidip gelerek ben bir ocağa  yemek bir yemek atmaya çalışırken bir yandan da evi toparlıyorum. derken öğlen uykusundan önce ece hafif birşeyler yiyerek yatıyor, 1 gibi. benim içinse gününe göre en tatlı gününe göre ise en hızlı saat başlamış oluyor,zira mesela ütü var bu arada yapıyorum. bir yere gidilecek bu arada hazırlanıyorum gibi.

uykudan sonra öğle yemeği sonrasında ise artık gezme vakti! havalar nihayet ısındı da her gün parka gidebiliyoruz, park olmazsa anneanne, teyze, babaanne, onlar da olmadı avm, market geziyoruz. tabi evde geçirdiğimiz günler de oluyor, çok oldu da, çünkü çok soğuk günler geçirdik malum. işte öyle olunca biraz zor oluyor. açıp disney jr karşısında çocuğu oturmak var tabi ama kıyabilirsen. ece 10 ayını doldurduğundan beri tv ye bakabiliyor, yani ben o olayı orada kırdım. ama gözlerini dikip dakikalarca ayırmadan bakması beni tabiri caizse hasta ediyor. e 15 er dk tv izlemekle de tüm öğleden sonra nasıl geçsin? mecburen bir iş bulmaya çalışıyorum ece ile yapılacak, ya direk onunla oyun oynuyorum ya da işim gücüm varsa benimle yine 'oynuyormuş' durumu oluşturmaya çalışıyorum. derken akşamı bir şekilde bulmuş oluyoruz ve klasik yemek-banyo-uykuya sıra gelmiş oluyor, ki burası benim en sevdiğim bölüm:) gerçekten bazen tüm günü evde geçirmiş olsak bile ece yi uyutup odasından çıktığımda üstümden tren geçmiş gibi hissediyorum.

işte böyle... özetle yazmaya tekrar başladım. inşallah istikrarlı olurum:) yaşadıklarımızı, duygularımı ve ece ile ilgili herşeyi yazmaya çalışacağım. haydi bakalım...

3 Ağustos 2011 Çarşamba

Blogcu Anne'deyiz!

http://blogcuanne.com/2011/08/03/elif-ve-ecenin-dogum-hikayesi/

Yukarıdaki linkte Ece' nin dogum hikayesini bulacaksınız. Ama bu sefer bir başka annenin blogunda, sevgili BlogcuAnne Elif Dogan.

6 Temmuz 2011 Çarşamba

5 Temmuz 2011 Salı

ece nin doğum hikayesi

yarın kızım tam 1 yaşını dolduruyor. zaman gerçekten su gibi geçmiş.

önce şuradan başlayayım; geçen sene bugün hava yine çok sıcaktı, ben evde ortalığı toparladım ve dışarı çıktım. insan her an doğurabilirim düşüncesi ile her yer sürekli tertipli düzenli olsun istiyor ya da ben öyleydim bilmiyorum. evi bildiğin süpürdüm, toz aldım, çamaşırları astım falan... öğleden sonra da anneannemin evine gittim. oradayken biraz huzursuzdum, çok iyi hatırlıyorum. birşeylere söylenip durmuştum. akşama doğru eve dönerken kendime dondurma aldım ve akşam onu yedim. sonrası ceyhun geç gelmişti, biraz sohbet derken yattım.

gece 01:45 te uyandım, yani yattıktan bir saat sonra, tuvalet için kalktım. sonra 02:45 te tekrar uyandım ve bu sefer baktım ki karnım ağrıyor. benim uf puflarımı duyan ceyhun "doğum başlıyor olmasın?" dedi herhalde başlıyor olmaMAsını umarak :) yattığım yerde tekrar ağrıyacak mı, e ağrıdı dakika tutayım o zaman derken baktım olmayacak kalkıp salona geldim. saymaya başladım, sancılar daha seyrekken 10 dk da bir, daha sonra da 10 dk da ikiye çıktı. çok canım yanmıyordu henüz. doktorumuz da sancılar 10 dk da 3 e çıkınca evden çıkarsınız demişti. ben de ceyhun u uyandırdım, duşa gireceğimi söyledim. önce ben, sonra ceyhun duş aldık. saçımı kuruttum, evi son kez bir kolaçan ettim, toparlandık çıktık. saat 05:45 ti.

hastanede beni odaya aldıklarında ise sabahın 6 sı olmuştu ve ben yanımda sadece ceyhun la hastaneye doğum yapmaya gelmiştim! iki ebe beni kontrole geldi ve rahim açıklığının 6 cm olduğunu, yatış yapabileceğimi söylediler. biz de hemen annemleri aradık, çağırdık. ardından odaya koca bir pilates topu geldi. ben de onun üstünde mutlu mesut sancıları beklemeye devam ettim.

tabi ki sancıların şiddeti artmıştı ama hala dayanılır durumdaydı. ta ki saat 8 e kadar! sekizden sonraki 1 saat topu falan bir kenara atmıştım artık. sancı geldiğinde ceyhun a ya da kardeşime sarılıp kendimi bırakıyordum ve dua ediyordum. artık teyzemler de gelmişti, odada bana destek olan bir sürü kişi vardı ama insan bu acıyı kendisi çekiyor işte, annelik böyle başlıyor.

odaya gelen doktorum beni son kez kontrol edip doğumhaneye çıkacağımızı söylediğinde saat 9 du, koluma girdi, 1 kat yukarı merdivenlerden yürüyerek çıktık. ceyhun da peşimizden. canım doktorum Seçil Hanım beni koltuğa yerleştirdi her zamanki yüreklendirici tavrıyla benimle konuşuyordu. "sancı geldiği an itmeye başlayacaksın elif, kesildiğinde sakın itme" dedi. ceyhun sağ yanımda, ebemiz sol yanımda, doktorum karşımda. doğumhanede bir de hastabakıcı vardı ki daha sonra o da bize yardım etti. ilk sancı geldiğinde ben nefesimi tutup dünyaya gelmek üzere olan bebeğimi itmeye çalıştım. ama yeterli olmadı. sonraki bir kaç sancıyı ise "kaçırdım". belim o kadar ağrıyordu ki sancı geldiğinde tek yaptığım bağırmak oldu, malesef.

ceyhun yanımda çaresizce bana destek olmaya çalışıyordu. Seçil Hanım ise bana olayın ciddiyetini anlatmaya çalıştı ve benim "n'olur bana yardım edin,yapamıcaam" diye yakarışlarımı dikkate alarak epidural anestezi yapılması için anestezisti çağırdı. bana katater takıldı. ağrım biraz daha azaltılmış oldu. ceyhun u da artık dayanamayacak gibi gördüler ki dışarı çıkardılar. ebe ve hastabakıcının, en sonunda da kontrol için gelen çocuk doktorunun karnımı baskılaması sonucu ve tabi benim de bir kaç ıkınmam sonucu ece yi Seçil Hanım ın ellerinde gördüm. o da yorgundu bebeğim. saat 09:50 idi. doğumhanede sadece 50 dk kaldık ve ece bu sürenin sonunda dünyaya gelmiş oldu.

onu hemen bakım odasına aldılar, beni de biraz toparlandıktan sonra odama. gitmeden önce ben daha uzanırken yorgun bir şekilde, Seçil Hanım başıma geldi, biraz önceki otoriter tavrının tam tersine bir halde, sadece beni anlayan bir kadın olarak alımdaki saçları eliyle düzeltip beni öptü. o an gerçekten "birşeyi" başardığımı hissettim.

odaya yine yürüyerek gideceğimi zannettim mesela. şimdi aklıma gelince gülüyorum. kapıda ıslanmış gözleriyle canım eşim, canım annem, kardeşim, teyzemler ve sevil beni bekliyorlardı. ben hemen saçımı tarayın, beni giydirin falan demeye başladım :) sonra ece yi yanımıza getirdiler. temizlemişler kuşumu, giydirip getirmişler. nasıl tatlıydı! ama şimdi anlıyorum tatlılığını bu da bir gerçek. o zaman sadece şaşkınlık vardı üzerimde, yüzüne bakıp durdum çocuğumun.

işte doğum hikayen böyle benim tatlı miniğim. şimdi üstünden tam 1 sene geçti. yarın doğumgünün. seni çok seviyoruz. sen bize Allah ın emanetisin, canımızsın. tek duam babanla birlikte seni güzelce, sağlıklı bir şekilde büyütmek. dilerim iyi yürekli, adaletli, merhamet sahibi bir insan olursun büyüyünce. seni tatlı yanaklarından, güzel gözlerinden öpüyorum güzel kızım.

30 Haziran 2011 Perşembe

ece ile tatil

tam bir hafta oldu Antalya da bir tatil yaptık.
daha önceki tatillerin ne olduğunu anlayamamışım ben meğer. değerlerini bilememişim! şimdi düşününce ne kadar rahatlıkmış... zaten ekmek elden su gölden. bir de sadece eşin/sevgilin/arkadaşın vs var. ne istersen onu yapıyorsun, ooohhh!!

oysa bu sefer, ece ne isterse o oldu. gerçi hakkını yemeyeyim çocuğumun, uyumlu davrandı. ama biz de onu üzmedik, yormadık, hep onun düzenine göre davrandık. tüm tatil boyu normalden yarım saat geç uyudu akşamları o kadar.

insanın birşeyi hayal etmesi ile yaşaması farklı şeyler. ben kendimce ihtiyaç duyacağımız herşeyi yanımıza aldım. oturup bir günü nasıl geçiririz diye düşündüm, planladım, yapı gereği(!) :) ama kalacağımız otele gelince ceyhun da ben de sudan çıkmış balıklar gibiydik. "e biz geldik de n'apcaz şimdi?" gibi bir durumumuz olmadı değil:) ece terler mi, sıcaktan rahatsız olur mu, güneş çarpar mı, akşam olur üşür mü, getirdiklerimi yer mi, o olmazsa otelde çıkanlardan neleri yedirebilirim diye diye düşündüm durdum. fakat ilk günden sonra direk ortama uyum sağladım ben. ne nerede, nasıl yemekler çıkıyor falan öğrendikten sonra daha bir rahat ettim. ece de ikinci gün biraz daha rahat etti, sonra alıştı derken bir hafta işte geçiverdi.

geleliiim ayrıntılara. ilk olarak ece "ilk" defa denize girdi bir kere! ama ne oldu? korktu! mıy mıy ağlandı kucağımda miniğim:) ben de çok zorlamadan çıkardım hemen. ama vazgeçmedim de. ikinci ve sonraki günler yine götürdü babası. babası diyorum çünkü ben o kumsal sıcağına dayanamadım pek. daha çok havuza yakın bir ağaç gölgesi oldu tercihim! neyse, denize gidildi, gelindi, vazgeçilmedi. vefakat daha sonraki günler asıl sefamız havuzda oldu. başlara ben enfeksiyon kapar falan diyordum ama 1- havuza girdiğimiz yer cidden kalabalık olmayan, etrafımızda en çok iki kişinin yüzdüğü bir yerdi. 2- bu avrupalı arkadaşlarımız çocuklarını foş foş havuza atıyorlardı! ben eksik mi kalacaktım, hayır! ben de soktum, pişman değilim. yanii tabi ece bir mikrop kapsaydı da hasta olsaydı pişmanların başkanı olurdum belki ama çok şükür olmadı. bir girdi, iki derken alıştı ve dün-ya tat-lı-sı idi :)

benim kafamda çok büyüttüğüm yemek problemimiz vardı. onu da şöyle çözdük: kahvaltılarda zaten bir değişiklik olmadı. ece önce evdeki gibi devam sütü, ekmek, yumurta, peynirle hazırlanan kahvaltısını yedi. sonra da biz yerken yine peynir, pekmez, karpuz tırtıkladı. uyumadan meyvesini yedi ki hazır milupalardan götürmüştüm. öğlen ve akşam yemekleri için allah karşıma otelin 2 aylık da bir çocuğu olan bir şefini çıkardı. kendisi sağolsun hem yedireceklerim konusunda rehberlik etti her gün hem de ekstra sebze püresifalan ne isterseniz ben size hazırlarım dedi. sadece bir akşam ondan brokoli ve havuç püresi istedik. onun haricinde mevcut çıkan çorbaların tümü, yemeklerin içinden alına patates, havuç ve diğer sebzeler mönümüz oldu. balık falan şoklanmış geliyor dedi o yüzden veremedik. akşam üzeri de muhallebisini yiyordu ecoş, derken aç kalmadı yani hiç. oysa tanıştığımız bir ailenin 16 aylık kızları külah, erik, crispi falan yiyerek geçirmiş günlerini mesela.

uykusunda çok şükür bir problem olmadı, çünkü hiç düzenini bozmadık. yani ece bizi hiç üzmedi ama biz de onu üzmedik, zorlamadık. öğlen bir uyku, akşam üzeri kısa bir uyku, gece uykusu normal saatinden en fazlayarım saat geç şeklinde oldu. akşam gösteriydi, müzikti kafasını şişirmedik. sakin bir yer bulup akşamlarımızı orada geçirdik, o da yanımızda pusetinde uyudu. zaten tüm gün yoruluyordu o da herhalde. sonra biz birlikte odaya geçiyorduk ilerleyen bir vakitte.

sosyalleşmenin doruğundaydı ece. gördüğü herkese, ama herkese el salladı, gülücükler saçtı, hatta kucağına gitti, daha da ileri gidip bana gelmedi! çimlerin üstünde onu yürütmeye çalışırken bir kaç adım attı. hepimizden önce "balon"a bir isim taktı, şimdi ne zaman balon görse bırım bırrım diyor :) akşam çocuk kulübüne gittiğimiz yola bakıp ellerini uzata uzata bırıım bırım diyordu orada da, çok tatlıydı. bir de son günümüzde karga demeye başladı, evet bildiğiniz kaa-ga karga diyor hanım.

bizi sorarsanız biz de dinlendik işte, gevşedik. ece nin peşindeydik evet ama zaten beklentileri düşürüp gitmiştik, o yüzden beklediğimizden (!) iyi bir tatil geçirdik geldik. ece kızım inşallah daha senelerce bizimle tatillerine gidecek. annesi babası da sadece o mutlu olduğu için kendilerini iyi hissederek evlerine dönecek.