bir şey aramak isterseniz

29 Mart 2011 Salı

insanlığından utanmak

yazacaklarımın anne olmakla bir ilgisi yok. belki hassasiyetim biraz artmıştır ama anne, evli, liseli, erkek, yaşlı herhangi bir sınıflandırma yapmadan herkesin ama etrafımdaki herkesin son zamanlarda okuduğumuz, izlediğimiz olaylardan içinin kalktığını biliyorum.

önce sayısı giderek artan kadınlara yönelik şiddet haberleri, sonra benim sadece faili yakalanınca haberim olan Kayseri deki 3 çocuk, bu sabah da okuduğum üvey annesi tarafından yaşamına son verilen 9 yaşındaki çocuk.

bu blogu ileride kızımın okuyacağını hayal ettiğim için yazılarımda kötü kelimelere yer vermek istemiyorum. ama bu insanlara "şey"lere içimdeki duyguyu kusmak istiyorum! ben küçükken kardeşimle kavga ettiğim zamanlar aklıma gelince, ondan güçlü olduğum için onun canını acıttığım aklıma gelince kendimden utanırken bunların nasıl bir ruh hali içinde olduklarını tahayyül bile edemiyorum.

yaramazlık yapıyor diye bir çocuğu aç bırakmak, dövmek ve en sonunda gelinen bu çok çok acı son. ya da üç çocuğu birden katletme. bu uç örneklere gitmeden sadece evimizin önündeki parkta oynayan bir çocuğa yaklaşan, sevme bahanesiyle ona dokunarak taciz eden insanlar. hiç temas olmadan, görmeden internette çok erken, çok zamansız bir miniğin beynini kirleten sapıklar...

bunlar hep var mıydı yoksa şimdi mi sayıları fazlalaştı? bu kişilerle beraber mi yaşıyoruz? hiç birşey yapmayarak onları kabullenmiş, sindirmiş mi oluyoruz? ben bu noktada ateş düştüğü yeri yakar diyerek konudan uzaklaşmak istemiyorum. bu olayları kabul etmediğimi haykırmak istiyorum.

not: sabah gazete haberlerinde araştırmacı yazar Barış Çiçek in adını duydum, haberini Blogcu Anne de paylaşmıştı. yazısının tümü burada.

28 Mart 2011 Pazartesi

nihayet!

nihayet birşeyler yazabiliyorum! blogumu farketmeden çok sevmişim, bunu anladım. sanki ece nin maceralarını anlattığım bir tanıdığım gibi olmuş. bir sürü şeyler birikti aklımda, yazamıyorum ya inadınaymış gibi. ne kadar kötü birşey "senin" olan birşeye istediğin zaman ulaşamamak!

eceyle hayat giderek keyifli bir hale geliyor. ama zorlaşarak. keyifli yanı giderek tatlılaşıyor. beni ya da etrafımızdaki yakınlarımızı daha iyi anlıyor artık, çok tatlı tepkiler veriyor. oraya buraya emekliyor. biri bir şarkı söylemeye başlasın o da mırıldanmaya başlıyor. beni daha bir seviyor sanki ya da sevdiğini belli edebiliyor. ellerini yüzüme koyuyor, öpecekmiş gibi ağzını yüzüme sürüyor ve benim onu yiyesim geliyor. günde 1000 defa öpmek istiyorum kızımı.

vefakat eceyle ilgilenmek aynı zamanda çok da zorlaştı artık. bir kere emekliyor dedim ya, prizler, kablolar, kenarı sivri sehpamız... bir sürü tehlikemiz var. hepsinin tehlikesini en aza indirmeye çalışıyorum evde. priz ya da köşe koruması gibi, tv nin altındaki kabloların önüne set koymak gibi. bunlar önceden tahmin ettiklerim. inşallah tecrübe ederek önlem almak zorunda kalacağım olaylar yaşamayız. bir yere tutunup ayağa kalkıyor, tek elini bırakıyor, dengesini kaybedip hop düşüyor. ona daha çok vakit ayırmam gerekiyor, çünkü algıları çok açık. gözlerin nerde, anne nerde, bonbon gelmiş, şimdi meyve yiyeceksin gibi gibi sürekli uyaran gönderiyorum ona kendimce. ama çocuğu her an birşeyler öğrenmek zorundaymış gibi güdümlemek de istemiyorum tabi. bu "o nerede, bu nerede" leri sınırlı tutuyorum o yüzden. ama onun yanında yaptığım şeyleri seslendirmenin de bir sakıncası olduğunu düşünmüyorum.

vakit çok çabuk geçiyor onunla ilgilenirken kısacası. bir hafta sonra 9 aylık olacak. zor ya da kolay, gün içinde yoğrulup duruyoruz. aklımda birikenleri önümüzdeki günlerde yazmaya çalışacağım, tabi yine bloguma girmemde bir problem olmazsa.

15 Mart 2011 Salı

uykusuzum dostlarım...

öncelikle herhalde şükürlerimi bildirmeliyim. ece beni çok üzen bir bebek olmadı. -şimdiye kadar.

ama artık geceleri uyanıyor, üç saat kadar uyumuyor. sabah 04:30 da uyanıyor, uyumuyor. akşam onu uyutmaya çalıştığımda, ağlıyor, uyumuyor da uyumuyor!

ben yapı olarak uykusuz kalabilen biri değilimdir. çok mutsuz oluyorum uyuyamadığımda. okuldayken ya da çalışırken erken yatıp ona göre sabah kalkabilirdim mesela. arkadaşlarlayken ya da ceyhunla evde akşamları ilk uykum geldi diyen ben oldum hep, sabahlamaları hiç sevemedim! e ama şimdi annelik var tabi, gece kalkıyorum, emziriyorum, çalışmadığım halde sabah istediğim kadar uyuyamıyorum, tamam. ama sadece 1-2 saat uyumak hiç bana göre değil! allahım, lütfen ece de uykuyu sevsin, lütfen.

gece ağlayarak uyandığında ben kalkıyorum, acıkma zamanıysa emziriyorum, pışpışlıyorum, kucağımda sallıyorum. normalde bir süre sonra tekrar dalıyor. ama huysuzluğu üzerindeyse ağlamaya başlıyor hemen. bu durumda ceyhun da uyanıyor.zaten işin çözümü de ceyhun oluyor. çünkü babası ece yi kucağında ve ayakta dolanarak uyutuyor. ben bunu yapamıyorum, çok yorucu oluyor. derken gece gece ceyhunla tokalaşıp birbirimizi tebrik ediyoruz, geri yatıyoruz. uyudum uyuyacağım derken, ece nin ağlayan sesi yankılanıyor! işte bu beni gerçekten üzüyor anneciğim, lütfen böyle yapma artık bize.

ece nin düzeni değişiyor olabilir ya da diş çıkarıyor olabilir diye düşünüyorum. şimdilik bu düzensiz uyku düzenine alışmaya çalışıyorum. umarım akşam bir yattı mı sabah uyanan çocuklardan olur ece. yazımı ise sevgili tracy hogg un ruhuna dua okuyarak bitirmek istiyorum.

8 Mart 2011 Salı

sekiz aylık!

canım kızım iki gün önce sekiz aylık oldu. zaman çok çabuk geçiyor. dört ay sonra 1 yaşında olacak!

ece sekizinci ayı nasıl geçirdi diye bir bakacak olursak, ilk şunu söyleyebilirim ki müthiş hareketlendi. kıpır kıpır. altını değiştirecek oluyorum fır dönüyor! sürekli ilgisini kendime çekmem gerekiyor. tam olarak emeklemeye başladı. çok da tatlı oluyor.

bir takım kelimecikler söylüyor. ge-ge-ge ya da ma-ma-ma gibi. daha önce enneee falan diyordu, onu bıraktı şimdilik. böyle ağzından bıdır bıdır kelimecikler çıkınca da çok tatlı oluyor :)

her şey ama her şey ilgisini çekiyor, canım. bir yere gittik diyelim, ilk defa görüyor. kafa göz hepsi yerinden oluyor, fıldır fıldır. herşeye dokunmak istiyor. algıları çok açık.

sabah iyiden iyiye kahvaltı etmeye başladık karşılıklı :) bulamaç gibi yemeye daha sonra tekrar devam edebilirmişiz ama şu an labneydi, yumurtaydı, bit kadar ama tek tek yedirmeye çalışıyorum. bence tam doymuyor ya işte alışma aşamasıymış. bu arada ben yine de formül sütün içine tereyağı ve bebe bisküvisi koyarak onu da çay niyetine kaşıkla yediriyorum.

kötü huy daha önce de yazdığım gibi yediklerini çıkarmaya başladı. her öğünde yapmıyor ama özellikle akşam muhallebisi risk, ya yine süt içine bisküvi ya da emzirip yatırıyorum ben de. gece de formül sütle destek yapıyorum.

yine kötü bir şey, ki dilerim bir daha hiç olmaz, ece düştü. yatağının korkuluğunu çekmeyi unutmuşum öğlen uykusunda. o da hiç affetmedi ve yatağından düştü. o kadar üzüldüm ki... yerde halının üstünde ağlarken buldum ben. bir şey olmadı yavrucuğuma çok şükür ama korktum çok. ultra dikkat bundan sonra!

son olarak, doktor kontrolüne gittik. ona da gülücükler saçtı ececim. doktorumuz kızımı gayet iyi buldu, muayenesini yaptı. sıra tartıya gelince ece nin yine 300 gr almış olduğunu öğrendik. öfff! surat ifademi gören doktor ece nin büyüme eğrisini bana gösterdi. boyda bir problem yok, kiloda da yok ama az alıyor işte. ortalamanın tam üstünde ya da biraz altında denilebilir.

şubat ayı böylece geçti. martta dışarıya daha rahat çıkabileceğimizi umuyorum. havalar belki birazcık ısınır, rahat yürüyüşlere çıkabiliriz kızımla. şimdilik evlerde takılıyoruz. aktivitelerimiz, oyuncaklar, kitaplar, yere battaniye serip oynamak gibi gibi... tekrar çocuk oluyorum gibi. annelik ne tuhafmış. hem büyüyorsun hem küçülüyorsun.

5 Mart 2011 Cumartesi

kötü alışkanlık

yeni bir adet edindi ece: kusmak!

çok üzgünüm. ilk meyvesini çıkarmıştı ama herhalde 2 ay oluyordur. farklı çeşitler deneyerek problemin muzda olduğuna karar vermiştim, muz vermiyordum bir zamandır. ama bu kez durum farklı.

bir alışkanlığa döndü sanki iş. fazla geldi, hop çıkar! tabi bebeğimin günahını alıyor olabilirim böyle bir kanıyla. üşütüyor da olabilir. yemek düzenini biraz değiştirmeye çalışıyorum, sebep bu da olabilir. masada bizimle otururken ona da birşeyler vermeye çalışıyorum. ama tabi bu bit kadar lokmalar onu doyurmuyor. doyumluk bir şey değil çünkü verdiğim. sonrasında gece mamasını vermek istedim mesela dün gece, midesi kalktı ve çıkardı. bu akşam da keza. yemek denemesi yoktu ama mama vardı. yine çıkardı. şimdi de mamaya attım suçu. yarın onu vermeyeceğim. bakalım durum ne olacak.

hem doktorumuza danışacağım hem de internet üzerinden biraz araştıracağım, başka annelerin deneyimleri neler ve ben nasıl davranayım diye.

ece kuzum, lütfen bunu sürekli bir alışkanlık haline getirme, bütün yediklerin boşuna gidiyor yoksa :(

23 Şubat 2011 Çarşamba

eski anneler, yeni anneler

en son söyleyeceğimi en baştan söyleyeyim: herkesin her konuda fikri var arkadaş!

tabi ki bu tavsiye/öğüt verme işi hamileyken başlıyor ama bana herhalde o zaman sevimli geliyordu. bir de ben nasıl olsa okuyup, danışıp doğrusunu öğrenirim diyerek gülümseyerek karşılık veriyordum. ama çocuk doğunca "kendi doğru bildiğimi yaparım" olmuyor. çünkü artık bebeğin doğruları ekleniyor işin içine. sen bununla baş etmeye çalışırken, kendini bebeğe, bebeği kendine uydurmaya uğraşırken etraftaki herkesin de söyleyecek şeyleri olduğunu görüyorsun.

bundan sonra söyleyeceklerimi "e onlar da kötülük için söylemiyorlar herhaldee" parantezinde okumanızı rica ederim. tamam biliyoruz, kimse kötülük için söylemiyor. ama uzatabiliyorlar :)

ilk konu tabi ki emzirme. bol su iç, ok. komposto da iç, olur. süt de lazım, tamam. taze soğan da çok süt yapar, hayııııırrr! yoo, bana kimse uzun uzun öyle o soğanları yediremezdi, soğan soğan kokamazdım, değil mi ama? herkes kendi tecrübesini anlatıyor. kendi çocuğu olmayan da tanıdıklarında örnek gösteriyor. sık emzir, ara vermedin, çok emzirmedin, çekti, çekemedi vs vs.

oysa sabırla anlatmaya başlamıştım önce. bebek öyle yarım saat bir memede kalmamalıymış, zaten 8-10 dk. da içebileceği kadar alıyormuş, yoksa göğüs uçları zaten  yara olurmuş diye. fakat bir yerden sonra insan cidden sıkılmaya başlıyor. şimdilerdeki konumuz ise çok ara vererek emzirmem. arkadaşlar, ece artık katı gıda da alıyor! eski sıklıkta süt de içerse çocuk günün her saati birşeyler yemiş içmiş olur, diyorum, anlatamıyorum.

en dertli olduğum konuy uzunca yazdıktan sonra :) duyduklarımdan diğer örnekler emzik vermek ya da vermemek, kucağa almak - almamak, yatağında ya da pusetinde uyutmak, dışarı çıkarmak - çıkarmamak gibi gibi gibi...

oysa şu çok çok az tecrübeli olduğum şu anda bile anladım ki tek bir doğru yok. bütün bebekler farklı. tabi ki çok temel şeyleri tüm bebeklere aynı şekilde uyguluyoruz. bebeği iştahsız diye hiç yemek vermeyen ya da emzirmeye anne gördük mü? hayır. ama bu durumda bebeği istedikçe yemek veren ya da sürekli ağzına bir şeyler tıkıştırmaya çalışan anneler görüyoruz öyle değil mi? zaten herşeyin tek bir çözüm yolu olsa tüm kardeşler apaynı alışkanlıklara sahip bireyler olmaz mıydı?

konunun bir de benim kendimce yorumladığım ters yönü var. o da bu yaşadığımız modernitenin negatif sonucu bana göre. geçenlerde canım arkadaşım sevil benimle şunu paylaştı: emziği geç yaşta bırakmış. bırakması da emziğin " sana yenisini alacağız " denilerek sobaya atılmasıyla olmuş. "bir daha da almadılar biliyor musun?" dedi bana içli içli :) bu olay şimdi olsa o çocuk bunalıma girmiş kabul edilirdi, uykular uyuyamazdı. anne ve baba onunla "bu durum" hakkında bir konuşma yapmak isterlerdi. ama kendilerinin bu konuşmayı yapmalarının uygun olmayacağına karar verip çocuğu bir psikoloğa götürürlerdi. "durum" çocuğu çok etkilemiş olurdu, bundan sonra ona göre davranılırdı.

bizler ya da bizden önceki nesiller ise - tabi ki ağır, çocuğu aşağılayan, hatta şiddet uygulayan otoriteler için konuşmuyorum- böyle böyle büyüdük. arkadaşımız elimizden ödevimizi de (ç)aldı, emziğimiz geri verilmemek üzere elimizden de alındı, annelerden azar da duyduk.  ama büyüdük, belki çok kırılgan olmamamıza sebep oldu bu şekilde büyütülmek, şımarmadık. oysa bugünün çocuklarının çok "fazla" hassas yetiştirildiğini düşünüyorum, görüyorum. onları hayata hazırlıyoruz ama kendi yaşatacağımız hayata. sonrası için ise biraz eksik kalıyorlarmış gibi geliyor.

dediğim gibi "herkesin bir fikri var". bunlar da benimkiler.

not : sevil iyi. tanıdığım en sağlam karakterli insanlardan hatta :)

22 Şubat 2011 Salı

uzun bir ara

- yazı yazmamış oldum, tam 20 gün olmuş. bir problem yok çok şükür, sadece elim gitmdi bir türlü yazmaya. bu arada neler yaptık, neler oldu:

* ece artık gerçekten "anne" diyor. bana dediğini bilmiyor elbette ama keyfi yerindeyken anneenneenne diye sıralıyor kuzum. bir de biri karşısında sakız çiğnesin ya da belirgin dudak hareketleriyle birşeyler söylesin hemen o küçük dudaklarıyla onu taklit etmeye çalışıyor.

* yedinci ay kontrolünde ece nin yine sadece 300 gr aldığını öğrendik. ama doktorumuz ece nin yapısı gereği bunun böyle olduğunu, kilonun çok da önemli olmadığını, büyüme göstergesinin boy uzaması olduğunu hatırlattı, içimizi rahatlattı.

* birlikte bayağı bir gezdik şu geçen zamanda, gezmelere biraz daha alıştık. tabi nereye gidersek gidelim en geç 21:00 da evdeyiz, yoksa uykusu pek bir kayıyor, gece çok huzursuz olup, sürekli uyanıyor.

* anne sütüne azalarak devam ediyoruz. geceler daha verimli, gündüz iki kere falan alıyor.

* ece kusmayı öğrendi. öğrendi diyorum çünkü eskiden böyle zırt pırt çıkarmazdı. şimdi özellikle katı bir şeyler vermeye çalıştığımda o da öğürmeye çalışıyor.

* bugün ilk defa et yedi ki bu benim için çok önemliydi nedense, kendim sevmiyorum ya belki o yüzdendir. bana sanki ağır gelir gibi gelmişti ama zannedersem çorbanın içinde pek hissetmedi.

* sobelemek ne demek öğrendim, sağolsun blogcu anne elif bana öğretti.

* ben yazmadım ama çok okudum. hem kitap, hem köşe yazıları, hem de blogları okudum. blogcu anne ve slingomom da görüp sobelerini üstüme alındığım bir kaç konu var onlarla ilgili ben de yazmayı planlıyorum.

* diyet meselesinde kendimi bir nekahat evresine aldım :) beş kilodayım. hemen aynı azimle devam edeceğim.

* ücretsiz iznimi bitmesine pek az bir zaman kaldı. bu demektir ki dokuz buçuk aydır evdeyim. henüz hiç sıkılmadım.

* her gün ütü yapıyorum! bunu kendim için yazıyorum. olayı net olarak ortaya koymak için. her evde böyle mi bilmiyorum, her gün makine çalışıyor, dolayısıyla biriktirmek de istemediğimden her gün ütü yapıyorum. daha çok ece nin giysileri. neyse ki ev işlerinden tek sevdiğim ütü. vakit problemi yoksa kafamı dağıtıyor.

özet bu şekilde. artık bu kadar uzun ara vererek yazmamaya çalışacağım, sözüm söz.