bir şey aramak isterseniz

31 Mayıs 2011 Salı

diyetsel... pufffff...


bunnar gibi olcam!
 evet kilo vermek güzel, ama diyet yapmak kötü! artık sıkıldım, dondurma yemek istiyorum, çilek yemek istiyorum, hem de birer kilo!

Dukan ım nasıl gidiyor dersek? iyi çok şükür. oniki kilo verdim. 12. böyle söyleyince yinelemek geliyor içimden, aferin diyorum kendime. amaaa daha yol var tabi. bir kere ilk koyduğumuz hedefe 1,5 kg var. ben biraz şımarıklık yaparak, biraz da " e veriyorum işte daha da vereyim madem" diyerek bunu 3,5 kg a çekmek istiyorum, bakalım dayanabilirsem.

haftada 2 gün saf protein, 5 gün protein+sebze olarak gitmesi gereken diyetimi bazen sadece s+p şeklinde yapıyorum, bu da var. sabahları kahvaltıda yiyeceğim salatalık ya da domates çok çekici geliyor, inadına. öğlen ton balıklı bir salata, akşam kırmızı et veya tavuk, günlük bir menüm böyle olabiliyor. bu güzel tabi ama dediğim gibi haftanın 2 günü mesela şöyle olmalı: sabah peynir ve yumurta; öğlen et- tavuk- balık; akşam öğlen seçeneklerinden yine biri. ama bu zor oluyor işte bazen.

bir de... aslında artık benim için asıl mesele... spor. spor yapmam lazım! ama yapmıyorum, yapamıyorum, tembelim ben, tembel!

belki ben hiç öyle çok zayıf biri olmadım ama eskiden bu kilodayken de böyle görünmüyordum. burası çok net. hamilelik işte. genişliyorsun, sonra tekrar çekiyorsun. deri kendini kilo verme işi bittikten sonra 6 ayda toparlıyormuş. bu toparlamaya da yardımcı olmak için ne yapmak lazım, spor. bir de yanlanma meselesi var ki ben ona hiç girmeyeyim sağolsun Blogcu Anne Elif, anlatılması gerekenleri çook güzel anlatmış, burada.

bu yazı nasıl oldu şimdi? başarı var ama sızlanma dolu. ne yapayım, zor, açım :)

30 Mayıs 2011 Pazartesi

şikayetim var

size de olur mu bilmem ama ben bazen hiç birşeye yetişemediğimi yetemediğimi hissediyorum. gün içinde yaptıklarımdan çok yapamadıklarım kafamı dolduruyor.

tüm aklımı ece ye versem? kendimi daha hafif hissederim. çünkü benim elimde bir yavrucuk var ve ben ona neyi verirsem onu alacak, onu öğrenecek. onu ihmal etme düşüncesi beni çok derinden ama çok fazla üzüyor. bunu anlamsızca ece yi anneme bırakıp bir yere gittiysem hissediyorum akşam eve dönüşte. -ki saçma bir düşünce olduğunu tabi ki biliyorum, zira şu anda çalışıyor olabilirdim ve onu her gün bırakacaktım o zaman.

ece yanımda diyelim ve mutfaktayız. ben sabah saatleri yemek işini hallederim genelde. yemek yaparken eceyle bir beş dakika mesela hiç konuşmamışım. hemen bir kurt içimi kemirmeye başlıyor: "konuşma konuşma tabi, yemek yap. çocuk konuşmayı da öğrenemezse görürsün, gidip aşçı ol o zaman istersen." gibi...
ağır değil mi? bence ağır, içimden yükselen ses bu oluyor.

ben ece yi alıp hareket-aktif oyunlar oynayamıyorum. mesela yerde emekleyerek kovalamaca falan gibi. daha çok önümüze oyuncak alıp seslerini taklit etme, şarkı söyleme ya da kitaplarını okuyup hangisi elma, hangisi portakal gibi soru sormalar oyunlarımız. bunlar da sabah saatlerine denk geliyor genelde. sabah kahvaltıdan sonra ece yi temizle pakla, üst baş değiştir, oyunlar oyna, öpüş koklaş, uykudan sonra çık gez... hepsini yapabiliyorsam benden iyisi, mutlusu yok.

aklımı sadece eşime versem? kendimi daha içim rahat hissederim. çünkü ne yaparsan yap "koca"yı biraz ihmal ediyorsun bu ilk annelik zamanlarında. eskiden daha bakımlı, daha enerjik, daha güncel vs vs iken şimdi önceliğini bebeğine vermiş bir eş oluyorsun.

bizde ilk akla gelen yemeğiydi, ütüsüydü gibi klasik şeyler aksamıyor da eskiye göre paylaşımlar biraz aksıyor ya da aksıyor-du demeliyim. bu günlerde haftada bir gün falan beraber dışarı çıkıyoruz, biraz vakit geçirebiliyoruz. he ille dışarı çıkmak mıdır bir sohbet edebilmek demek. tabi ki değil ama uzun süre flört etmekten belki de insan "dışarı"yı arıyor :)

sonuçta ceyhun akşam normal bir vakitte eve gelmiş, yemeğimizi beraber yemiş, bir bardak çay içip iki kelam edebildiysek benden iyisi, mutlusu yok.

aklımı sadece işe güce versem? kendimi daha sakin hissederim. çünkü dedim ya yapamadıklarım hep aklımda. belki bu yüzden evin görüne yüzünü hep toplu tutmaya çalışıyorum ve bu belki benim için bir problem oluşturacak böyle giderse. çünkü salondaki onbeş bin yastıklı koltuklarımızın yastıklarını düzeltirken buluyorum kendimi hep.

oysa eve gelen yardımcı ablanın haricinde ben de evi haftanın bir günü temizlesem... ütüyü çamaşır kuruduğu gibi yapabilsem...evde hep hem ece için hem bizim için yemek olsa... dolapların içi hep tertipli, düzenli olsa... eskisi gibi hazırlıklar yapıp misafir ağırlayabilsem... buzdolabı ya da kiler dolabı hep eksiksiz olsa... o zaman benden iyisi, mutlusu yok. -olurdu :)

aklımı sadece kendime versem? yok, geçmiş olsun artık mı? ama söylemek istediğim haftanın üç günü kuaföre gitmek, kalanlarda alışverişe çıkmak, arkadaşlarla kahvaltılar, beş çayları, konserler değil. ama cidden bir gün kuaför olsa iyi olur :) söylemek istediğim eline aldığım bir kitap-dergi-gazeteyi aklını vererek okuyabilmek, kendi özeline biraz vakit ayırabilmek, belki haftanın bir günü istediğim yemek kursuna gidebilmek. bu arada ece siz dışarı çıkabilmek konusunda ise annemin hakkını yiyemem, sağolsun istediğim zaman çıkabiliyorum. sınırsız süreler değil tabi ama yeterli.

işe devam etseydim ya da çalışıyor olsaydım ihtimaline hiç girmek istemiyorum, çünkü tamamen varsayımsal olacak. ama yukarıdakilerin hepsini yapabiliyor olsaydım benden iyisi, mutlusu olmazdı.

aklımı bunların hepsine birden versem? vermeye çalışsam? işte günümüz şartlarına geliyorum. çok şükür tabi ki yaşam koşullarımdan şikayetçi biri değilim. hayatımın hiç bir döneminde de olmadım. belki çoğu kadına göre kısıtlı, çoğu kadına göre de çok iyi şartlara sahibim. ben "kendi durumumu" yazıyorum, anlatıyorum. bu haldeyken işte ben herşeye yetişememekten şikayetçiyim. bunu düzeltmeye uğraşıyorum.

17 Mayıs 2011 Salı

10 10 10!

biraz geç kalmış bir yazı olacak ama kızımın onuncu ayına dair bir not da olsun istedim, o yüzden geç de olsa yazıyorum.

ece kuşum 10. ayını da devirdi. bana öyle geliyor ki bu sanki dersin çocuk on yaşına bastı. zaman gerçekten çok çabuk geçiyor. ne zaman hamileydim, hamileliğimi nasıl geçirdim, doğum oldu olacak, doğdu, emdi derken bir bakmışsın doğumgünü konularını konuşmaya başlamışsın! düşününce o ilk zamanların ne yapacağını bilemez halleri falan komik geliyor insana. şimdi çok tecrübe kazanmışım gibi konuşmak istemem ama insana ikinci bir çocuğu hemen veriverseler bazı konularda ilkine göre tam zıttı davrandığını görürüz herhalde.

neyse ben ece nin geçen ayından bahsedeyim. daha önce de yazmıştım ece için yaramaz ya da huysuz bir çocuk diyemem fakat bu kız çok ha-re-ket-li! hiiç yerinde durmuyor. bir yere bakarken arkasındaki ile de ilgileniyor, ona da göz kaş yapıyor. bazen bu yüzden konsantrasyon sağlayamadığını düşünsem de bazen de eline aldığı şeye öyle bir dikkatli bakıyor ki beni kendime ters düşürüyor.

onuncu ayda doktorumuzun söylediğinin aksine yemek olayında bir değişiklik yapmamıştım, yapamamıştım. yine çorbalı, yoğurtlu, muhallebili gittim.emzirmem artık gecede bir kere olduğu için devam sütüne biraz daha ağırlık vermeye çalıştım. yani çocuk katı birşeylerden ziyade sıvı alarak beslendi yine. ama kontrolde sağolsun Mehmet Bey "artık sizin sofranızda ne varsa yiyebilir, kocaman çocuk bu" diye üstüne basa basa söyleyince şu günlerde biraz daha sofra yemeklerine dönmüş bulunuyorum. geç kaldım mı? zannetmiyorum, ama geç kalmaktan da korkuyordum, çünkü etrafımdan 4 yaşına kadar herşeyi rondolanmış yiyen çocuklar falan duydum ki dilerim şu zamandan sonra öyle bir durum yaşamayız.

fiziksel olarak ise hemen ayını doldurduğu günlerde ece ilk defa desteksiz ayakta durmayı başardı, öncelikle bunu yazayım. hatta gününü de yazayım kendime not olsun: 7-5-2011. ama henüz adım atmak gibi bir durum olmadı. ellerinden tutarsak bizimle yürüyebiliyor ya da koltuğun bir ucundan bir ucuna gidebiliyor ama desteksiz daha yok. emekleme konusunda ise son derece hızlı, pırr diye açılan mutfak dolabının kenarında bitebiliyor benim ecoşum. çok güzel el sallıyor, şarkılarda kolaarını kavuşturup eşlik etmesi var ki görülmeye değer. he bir de artık o bir 4diş. gülünce mercimek gibi onlar görünüyor ağzında.

uykusunu ise artık biraz değiştirecek gibi. sanki gündüz uykularını teke düşürmeye çalışıyor. akşama doğru şekerlemesine artık pek düşmüyor. ki buradaki tabloya bakarsak bunun yanlış bir eğilim olduğunu görebiliriz. gece daha önceki gibi bazen güzelce uyurken bazen de uyanıp gündüzmüş gibi davranabiliyor.

bunların haricinde ise artık havalar ısındı, daha çok dışarı çıkıp açık havada kalabiliyoruz. tabi bunun için yeni ürünlerimiz oldu, misal şapka, bandana, güneş kremi gibi. parka gidip ece yi salıncağa bile bindirdim. yazın çocuklar serpilir büyür derler ya ben de ece den o performansı bekliyorum, büyüsün, yürüsün, konuşsun artık :)

8 Mayıs 2011 Pazar

anneler günü

her şey artık daha anlamlı, çünkü ece var. her gün gördüğün 2 minik dişi bir kere daha görmek insanı  mutlu eder mi? ağlarken bile ne kadar tatlı olduğunu düşünmek normallik mi? bir insanı günde milyon defa öpmeyi istemek??

bugün anneler günü. geçen sene ece karnımdaydı, şimdi çok şükür yanımda. kendi annemi daha çok seviyorum, daha iyi anlıyorum artık. benim de bir kızım var. İyi ki allah bana anne olmayı nasip etti. iyi ki beni anne yaptın ece. iyi ki ben senin annen oldum...

6 Mayıs 2011 Cuma

dukan diyeti

daha önce de yazmıştım, 23 aralıktan beri diyetteyim. istediğimi yiyemiyorum, yediğim zaman suçluluk duyuyorumdum. mutsuzum yani!

diyetin ilk 3 ayında bir diyetisyenden yardım aldım, 4.5kg verdim. gayet de güzeldi. ama benim yapım herhalde listedeki öğünlerin yerini değiştirmeye, x in yerine y yi koymaya başladım. mesela haftada bir gün tatlı hakkım vardı, 2 de olur dedim. 1 dilim ekmek 2 kaşık makarna dedi, 3 de olur dedim, bozdum da bozdum yani. 1 ay kadar böyle yalpalayarak gitti bu diyet işi.

bu arada ailede tek diyet yapan da ben değilim. yani etrafımda da olumlu olarak etkilenip gaz alacağım kanlı canlı iki örnek var, teyzem ve kuzenim. listelerini hiç bozmadan 12 şer kilo verdiler. oysa öyle hiç kural delmemek falan bana göre değil.-di :)

dukan diyeti diye bir şey duydum, sevil in ablası sevinç abla dan. "kitabı var onu alıp okumalısın" dedi. aldım, okudum. başlamaya karar verdim. beş haftadır da bu diyeti yapıyorum.

bu protein ağırlıklı bir diyet. dukan dediğimiz zat pierre dukan diye bir diyetisyen arkadaşımız, fransız. fransız, tekrar vurguluyorum. :) diyetin 4 evresi var. ilk dönemde, ki 3-5 gün arasında değişen bir zamanda sadece protein alarak besleniyorsunuz. diyetin temelinde bu var. sınırsız protein alabilirsiniz deniliyor. ama bir kahvaltıda kaç yumurta ya da kaç dilim peynir yenilebilir ki? otomatik olarak "sınırsız" ifadesi burada deliniyor yani. ikinci aşamada ise protein+sebze ile besleniyorsunuz. ama kesinlikle ekmek, yağ ve şeker yok. yani tatlı hakkı falan burada olmuyor, sökmüyor. üçüncü aşamaya henüz ben erişemedim. şu anda haftada 2 gün saf protein diğer 5 gün protein+sebze olarak devam ediyorum. bol ama gerçekten bol su içiyorum. üçüncü aşamaya koruma dönemi denebilir, istediğiniz kiloya indikten sonra verdiğiniz kilo başına 10 gün olmak üzere koruma programını uyguluyorsunuz. kilo sabitlendikten sonra da hayat boyu sadece haftada bir gün saf protein yiyerek normal yaşantımıza devam etmemizi öneriyor sevgili dukan.

rejimin özeti bu, yanlış bulunabilir, uygulanamaz bulunabilir. ama bende şimdilik işe yaradı. 5 hafta 5 kilo. durum şimdilik bu. bir dört kilo daha vermek istiyorum, bakalım devam edebilecek miyim... aslında şimdilik pek alıştım. beni zorlayan tek isteğim dondurma. ama yiyip de kendime ihanet etmek de istemiyorum. sabah tartıda gram gram da olsa az çıktığını görmek daha güzel... bir de hafifliyor işte insan, eski kıyafetler oluyor. menisküsüm için gittiğim doktor bile, ki geçen hafta sol dizimden ötürü tekrar görüştük, kilo vermeniz çok iyi olmuş dedi. zira artık dizlerim dört ay önceye göre 9,5 kg daha az yük taşıyor :)

4 Mayıs 2011 Çarşamba

nisanı boş geçtim

Ha geldi ha gelecek dediğimiz bahar gelmek bilmedi. ben de bu kadar uzun yazmamışken bahar sevinciyle yazılara tekrar bir hız kazandıracağım diyemedim ama daha fazla da beklemeyemedim yazmak için.

yoğun, biraz sıkıntılı ama ece açısından da epey hızlı ir ay geçirdik. ecoşum hızla büyüyor, gelişiyor. gerçi büyüyor derken yanlış anlaşılmaya mahal vermek istemem görüntüde pek bir değişiklik yok, 9. ay kontrolünde gördük ki yine 300 gr almış. ama hareketleri, tavırları ve edindiği alışkanlıklar çok değişti. artık hiç bir şeyi "eskiden" yaptığı gibi yapmıyor. tüm hareketleri daha bilinçli, daha akıllıca, bazen de daha hınzırca :)

bir kere artık tam bir ev kedisi, emekleyerek girmediği delik yok. kitap, gazete, dergi, etiket yani hamur baskı ne varsa ağzına atıp ısırmaya ba-yı-lı-yor! bir an gözden kaçırdığınızda ağzından parmağınız yardımıyla sakız ambalajı ya da gazete parçası falan çıkarabilirsiniz. bunların haricinde gerçek besinleri de biraz farklılaştı. artık özellikle akşam yemeğinde bizde ne varsa ondan yiyebiliyor. tabi buna sulu yemekler, köfte çeşitleri dahil şu an için. akşam mayaladığım yoğurtla birlikte normal ev yemeklerimizden yiyebiliyor artık.

faaliyetlerimiz de artık daha "çocukça". daha çok kitap okuyorum ona. top oynuyoruz. evin önündeki parka inip orada vakit geçiriyoruz. kucağımda otururken ve ben ona gözün nerde, kulağın nerde diye öğretmeye çalışırken ilgisini bana daha iyi verebiliyor. bir de kızım artık dört dişli ! üst iki dişi de 3 hafta arayla çıktı. -kendime not: sol tam 9 aylık olduğu gün, sağ da 9 ay 3 haftalıkken çıktı-. böyle yani, kızım büyüyor :)

nisan sıkıntılı geçti dediğim annemin ağrılı rahatsızlığı atak yaptı ama şimdi aldığı ilaç sayesinde düzelme aşamasında. anneannem rahatsızlandı, tansiyona bağlı. doktor, deneme tedavi derken o da iyileşiyor inşallah. benim sevgili menisküslerim düzelmişlerdi, kendimi artık eskisi gibi hissetmeye başlamıştım ki sol dizim yeniden tutuldu. doktora gittik, yine cataflam, yine krem, yine sargı. moralimi cidden bozuyor. kendimi yaşlı gibi hissediyorum. merdiven inmek gerçekten zulüm. ben şimdi onu tedavi etmeye uğraşıyorum.

tüm dertler bu kadar olsun, çok şükür başka bir sorun yok. güzel şeyler de var tabi bir de misal diyet meselem, onunla ilgili de yazacağım. e anneler günü yaklaşıyor, benim için çok özel bu sene. yaz geliyor, düğün geliyor. inşallah hepsine değineceğim, hepsini yazacağım.